22.05.2009

Son Kumsal

'Ekolojik kıyamet'

Yeryüzündeki 'canlı' ve 'cansız' dediğimiz 30 milyar sistem her gün atık bırakıyor. Ozan tabakası deliniyor, buzullar eriyor. İnsanlarla hayvanlar arasında korkunç bir savaş başladı. Yeni virüsler, bakteriler ortaya çıkacak.

Derya Sazak: BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, küresel ısınmayı BM'nin öncelikli konusu ilan etti. Dünya bir "ekolojik felaket"e gidiyor. Yıllardır, "ekolojik ekonomiye geçilmesini" savunan ve "Türkiye doğasını kaybediyor" diye feryat eden bir akademisyen olarak yakın geleceği nasıl görüyorsunuz?

Barbaros Çetin: Gezegenin biyolojik sisteminin artık dayanma gücü kalmadı! Dünyanın nüfusu yaklaşık 6.5-7 milyar, buna 3-4 milyar dolayındaki hayvanlar alemini de eklediğimizde kabaca 10 milyar canlı ediyor. Sanayideki fabrikalar, otomobil, uçak gibi ulaşım araçlarını da sayarsak 30 milyar "canlı", "cansız" dediğimiz sistem her gün katı, sıvı, gaz halinde atık bırakıyor, gezegene. Bu da dünyayı kirletiyor.

15-20 yıl önce bu sorunları bölgesel düzeyde konuşuyorduk, şimdi küresel ölçekte tartışıyoruz. Dünya ekonomisinin sınırlarını belirleyen güneş enerjisi ve biyosentez. Yani doğanın tüm ekolojik gücü. Bu güç, insan nüfusunun hızla artışı ve buna paralel olarak genişleyen yerleşim nedeniyle tükeniyor.

Kutuplardaki erime artık yeryüzünde iklimin seyrini değiştirmeye başladı. Çünkü gezegenin ekolojik sistemi bu kadar atığı kaldıramıyor.

Ozon tabakasında delinme
"Ozon tabakasındaki delinme" tartışması gündemden kalktı mı? Son dönemde daha çok küresel ısınma konuşuluyor...

Devam ediyor, ozon tabakası delindi. Klorlu karbonlar, azot oksitler ve karbondioksit gazlarının ozon tabakasının delinmesine yol açtığı ispatlandı. Ozon tabakası farklı yerlerde delinebiliyor. Örneğin 2, 3 ay önce Arjantin'in bir kasabasında ozon tabakasındaki delinme nedeniyle ultraviyole ışınların en fazla etkisi altında olduğu ispatlandı. Kutuplar hızla eriyor.

Dünyanın ısısı 2 derece daha artarsa felaket bekleniyor...

Güneşten aldığımız enerji kutup bölgelerine yayılarak geliyor. Okyanuslardaki sıcak soğuk su akıntıları, rüzgâr hareketleri bu ısıdan etkileniyor. İklim bilimciler bu yıl İzlanda'da beklenen hava hareketlerinin yaşanmadığını açıkladılar.
Bu sene kış olmadı. Yağış da almadı Anadolu. Ayaş, Beypazarı civarında 10 tarladan 7'sinde buğdaylar kurumuş halde.

Biyolojik ritim bozuldu
Meyve ağaçları erken çiçek açtı ama havaların tekrar soğumasıyla çiçeklerini döktü. İklim değişikliğinin bedeli...

İklim değişikliği hem kültürel bitkilerin hem de doğal bitkilerin biyolojik ritmini bozdu. Malatya'da bunu yaşadık. Çukurova'da yılda 3 defa ürün alınır. Bu sene buğdayı üç defa ekmek zorunda kaldılar. Çünkü 2006'nın sonbaharında Türkiye'de hava ve toprak soğumadı. Doğu Akdeniz bölgesinden de hava patlamaları, ani seller oldu, buğday çürüdü. Her bitkinin kendi biyolojik düzeni var. Aşırı nüfus ve kirlenme doğanın düzenini bozuyor. İklimi kontrol edemiyoruz, bu durumda Anadolu'da artık büyük tarım fabrikaları kurmak zorunda kalacağız.

Doğal Hayatı Koruma Vakfı, Türkiye'nin su kaynaklarının tükenmekte olduğunu açıkladı. Nereye gidiyoruz?

Kaos olacak. Ankara çevresinde artık derelerden ırmaklardan çekilecek kum kalmadı. Kaçkarlar'da bir araştırma yaptık Karadeniz otoyolu dağ eko sistemine büyük zarar veriyor. Dağları parçalıyor, oradan çıkan büyük kayalarla denizi dolduruyorsunuz. Deniz bunu affetmeyecek.

Mezardaki ceset çürümüyor
Isınma sonucu, yumurtlama dönemleri kayan hayvan türleri değişiyormuş.

Kanada'da ispatlandı; o güzelim alabalıkların cinsiyet değiştirmesinin sebebi ne çıktı biliyor musunuz? Doğum kontrol haplarının kalıntıları, doğal alanlara, nehirlere karışıyor. Atıklar balıklara zarar veriyor.

Başka bir örnek; son 3-4 yıldır Avrupa'daki bazı mezarlıklarda insan cesetleri çürümüyor. Çünkü Avrupa sanayi devrimi geçirdi, aşırı kirlendi ve uzun yıllar hep konserve, koruyucu gıda yapıyor. Dolayısıyla insan kimyasallarla, koruyucularla kendini mumyaladı. Vücuduna onlar birikti, atamıyor. Çürümüyor, şimdi insan cesetleri...

İnsanlar çürümemeye başladıysa gezegenin biyolojik yapısı ölen diğer bitkileri hayvanları nasıl çevirecek? Biyolojik çevrim olmazsa dünya ölü bataklığına dönüşecek.

Korku filmi gibi... Karanlığa gidiyoruz.

Ekolojik kıyamet de diyebiliriz. Sorunun yüzde 90'ı insan kaynaklı. Bu kadar açgözlülüğe doğa yetmiyor. Bir biyolog olarak global çöküşün eşiğinde olduğumuzu görüyorum. 21. yüzyılda insan kendini "teknolojik maymun"a çevirdi. İstanbul'da yakında araçlar trafiğe çıkamayacak, kent ulaşımı kilitlendi. Yağışlar azaldı. Su yetmiyor.
Teknoloji çift taraflı bıçak gibi, artık olumsuz tarafı ağır basıyor.

Kaçkarlar'da buzul erimesi
Kaçkarlar'da durum ne? Küresel ısınmanın etkisi başladı mı? Türkiye'nin en zengin bitki türüne sahip dağları koruyabilsek...
Küresel ısınmanın Türkiye'deki yansıdığı noktalardan biri Kaçkarlar. 3500-3800 metrelere kadar 3 yıldır Kaçkarlar'ın bütün her yerini taradık. 3000 metredeki yaylalardan birinde çalışırken 80 yaşındaki bir köylü vatandaşımız geldi. Merak etmiş bizleri. Ona da sorduk "Doğada değişiklik var mı?" diye. "İki senedir musluklardan yeşil yosunlar akmaya başladığını" söyledi.

Bizim tespitlerimiz de aynı yönde: Kaçkarlar'da yıllar hiç erimeyen buzul son 2 senedir erimeye başlamış.

İsrail'den doğa casusları
Bitki türlerini tehdit ediyor mu ısınma?
Kaçkarlar'daki başka bir tehlikeden söz edeyim. Binlerce İsrailli turist geliyor. Her 10 kişiden 3'ü "doğa casusu." Hacettepe'den genç bir asistan grubu bu durumu belirlemiş ve börtü böcekleri toplarken, jandarmaya teslim etmişler.

İsrail, dünyanın en büyük gen laboratuarlarına sahip. ABD'deki Silikon Vadisi gibi bilim vadisi var İsrail'de. Yabani çiçeklerin bir kısmını çiçekçilik alanında kültüre alıyorlar.

Yeryüzünde en önemli casusluk alanlarının başında son 20 yıldır "doğa casusluğu" geliyor. Çünkü bu kadar hızlı kirlenmenin karşısında insanlığın yeni gen, "yabani gen" kaynaklarına ihtiyacı var.

Kaçkarlar'daki canlı türlerini korumanın yasal önlemi nedir?
Orası Milli Park. Ormancıların koruması altında. Yaylalarda insanlar birbirinden uzak, vahşi doğada yaşıyorlar. Her yere de orman mühendisi dikemezsiniz. Denetimi gümrüklerde yapmak lazım. Bırakın yaban hayatı korumayı bizde "doğa bilimleri müzesi" yok. İngiltere'de bir müzede 60 botanikçi çalışıyor.

Kyoto'ya imza sorunu
Kyoto Protokolü'ne imza atmayan ülkeler arasında Türkiye de var.

Türkiye Kyoto'yu imzalamalı. Ama ekonomik gücü yok. Borç batağındayız.

ABD de imzalamıyor.

İşine gelmiyor. Amerika'da dev bir sanayi var ve atmosfere salınan gazların yüzde 35'ini çıkarıyor. Ekonomik refahı sürdürmek için doğayı sömürmeye devam ediyorlar. Oysa başka dünya yok.

Ekolojik savaşlara hazır olmalıyız. Su savaşları Türkiye için de bir tehdit.

Kesinlikle. Türkiye'de kanserden ölümlere bakın, Çernobil'den sonra Karadeniz bölgesinde vakalar arttı. Yatağan'da baca gazları ve asit yağmuru nedeniyle ölüyor canlılar. O bölgedeki ormanların yüzde 70'i yok oldu.

Kirleten ödeyecek
Kurtuluş nasıl olacak?

İnsanlarımızı daha bilinçli kılarak. Hızla yenilenebilir enerji kaynaklarına dönmek zorundayız. Karbon yüksekliği global ısınmaya neden oluyor. Bazı ülkeler karbon vergisi koymaya başladı. İngiltere gelecek yıl karbon kartı çıkaracak, kişisel kart.
Belediyelerin aldığı atık su vergisi gibi. Havayı kirleten de ödeyecek.

Yıllık, belli bir standardın miktarın üzerine çıkarsanız. Çıkmazsanız tam tersi, teşvik alacaksınız. Örneğin Belçika'nın bazı belediyelerinde doğayla uyumlu yaşamanın karşılığında 200, 300 euro destek alıyorsunuz

Ankara'da tropik papağanlar yaşıyor
Ankara'da havanın ısınması nedeniyle, tropik papağanlar açık havada yaşamaya başlamışlar? Fotoğraflarını çekmişsiniz.

Papağanları son on yıldır Tandoğan'da fakültemizin bahçesinde görmeye başladık. Yurtdışından kaçak olarak getirilmiş, yetkililer bunu alıp salmışlar doğaya. Fen Fakültesi, Anıtkabir ve Çiftlik bölgesi arasında kendilerine bir ekolojik yaşama koridoru kurmuşlar ki on yıldır kaybolmuyorlar. İki gün önce çekilen fotoğrafları getirdim.

Çevre sorunlarının ağırlaştığı Türkiye'de neden bir yeşiller partisi yok? Partilerin de fazla duyarlı oldukları söylenemez.

Yeşiller artık marjinal bir hareket değil. Almanya ve İsveç'te nükleer santrallar kapatılıyor. Paris'teki iklim zirvesinde artık termik santral yapılmayacağı kararı çıktı.

Türkiye'de ise hükümet birkaç ay önce kömüre dayalı yeni santrallar kurulacağını ilan etti. Hem AB üyesi olmak istiyoruz hem de Avrupa ve BM çerçevesinde alınan kararlara ters düşüyoruz. Çelişkiye bakın.

Daha az enerji tüketerek yaşamayı öğreneceğiz.

Tasarruf yapacağız. Doğayla barışacağız. Global ısınmanın sonuçlarının yeterince farkında değiliz. Örneğin keneler çoğaldı. Piknik alanlarında veya ağılların olduğu yerlerde insanları öldürmeye başladı. Gezegende insanlar ve hayvanlar âlemi arasında korkunç bir savaş var. Yeni virüsler, bakteriler, hastalıklar ortaya çıkacak.

Kimdir?
Prof. Barbaros Çetin, 1981'de Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü'nden mezun oldu. Doktora tezini İsveç'te tamamladı. 1987 -1990 arasında İsveç Bilim Enstitüsü'nün ve İsveç Bilim Akademisi (NOBEL) burslarıyla Almanya, Finlandiya ve İskoçya'da botanik çalışmaları yaptı. 1988'de Antalya Köprülü Kanyon'da topladığı bir karayosun örneği özgün bir tür olarak dünya kataloğuna alındı. 1989'da İsveç Bilim Akademisi'nce Çevre ve Doğa Koruma Ödülü verildi.
1990'da doçent oldu. 2000 yılında profesör unvanı aldı. 2001 -2004 yılları arasında Ankara Üniversitesi'nde Botanik Anabilim Dalı Başkanlığı yaptı. Prof. Çetin çok sayıda bilimsel yayın ve çevre ödülü sahibi.

Tarih: 26 Mart 2007 Kaynak: Milliyet Yazan: Derya Sazak

Bitmeyen yol kavgası

Yolsuzluk iddialarıyla sık sık gündeme gelen ve eski bakanlardan Yaşar Topçu'nun Yüce Divan'a gitmesine neden olan 541 kilometrelik Samsun-Sarp Karadeniz Sahil Duble Yolu'nun 10 kilometrelik Artvin-Arhavi bölümü, 'doğal hayatın tahrip edildiği gerekçesiyle' mahkeme kararıyla durduruldu.

Çevreciler ve bilimadamları, Karadeniz'in büyük bölümünde sahil şeridinden geçen otoyolu, en azından Arhavi'de şehrin güneyinden geçirmek için proje hazırladı.

Trabzon danıştay kararıyla
Yapımına ilk kez 1985 yılında başlanan 541 kilometrelik Samsun-Sarp Sınır Kapısı arasındaki otoban inşaatının yüzde 62'lik bölümü (yaklaşık 300 kilometre) tamamlandı. 7 ayrı firma tarafından 7 ayrı noktada başlatılan otoyol inşaatının Trabzon bölümü, 'doğal hayatın tahrip edildiği' gerekçesiyle, daha önce durdurulmuş ancak Danıştay, Bölge İdare Mahkemesi'nin kararını iptal etmişti.

Arhavi'de yola mühür
Çevreciler bu sefer de aynı gerekçeyle, Artvin'in Arhavi İlçesi'nde, yol inşaatının durdurulması için, Erzurum İdare Mahkemesi'nde dava açtı. Başvuruyu haklı bulan Mahkeme, yol inşaatının durdurulması kararı aldı. Karadeniz Otoyolu'nun Arhavi bölümünü yapan Paksoy firması, mahkeme kararına aldırmadan inşaata devam edince, Belediye Başkanı Musa Ulutaş devreye girdi ve geçtiğimiz hafta başında, inşaatı mühürledi. Ancak Arhavi Kaymakamı Akın Varıcı Er, Salı günü çalışmaları yeniden başlattı. Başkan Ulutaş bunun üzerine, Perşembe günü, otoban inşaatını, iki ayrı yerden mühürledi.

Güney projesi hazır
Ardından Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) ve Van 100. Yıl Üniversitesi, otoyolun, Arhavi'nin güneyinden geçmesi için alternatif bir proje hazırladı. Belediye Başkanı Musa Ulutaş, geçtiğimiz günlerde, hazırlanan yeni projeyi tanıtmak için brifing düzenledi. Ulutaş, 'Bugüne kadar tepkimizi hukuk çerçevesinde sürdürdük. İlçemiz sahillerinin taş yığınına dönüşmesini istemiyoruz' diye konuştu.

Başbakan kararlı
Karadeniz Sahil Otoyolu'nun 2005'te tamamlanması bekleniyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Karadeniz Otoyolu'nun bir an önce bitirilmesi için talimat verdi. Başbakanlık genelgesinde, Karadeniz Sahil Yolu için 2005'te ayrılan ödeğin 6 ayda kullandırılması, kamulaştırma ödeneklerinin yılın ilk 3 ayında serbest bırakılması öngörüldü. Otoyolun tamamlanabilmesi için, 1.1 katrilyon liralık yapım, 100 trilyon liralık da kamulaştırma ödeneği gerekiyor.

Ekolojik denge bozuldu
Karadeniz Çevrecileri Derneği Başkanı Kenan Kuri, dolgu yolun Karadeniz'in büyük turizm potansiyelini baştan başa sıfırladığını anlattı. Kuri şunları söyledi: 'Deniz tahkimatı ve mahmuzlar üzerinde turizm olmayacağı ortada. Turizm tesisi kuracak alan bırakılmadı. En önemli konu da ekolojik dengedir. Zengin flora ve fauna tahrip oldu. 60'lı yıllardan beri Karadeniz'e yapılan müdahalelerle, balıkçılığı besleyen 23 türden, bugün yalnızca 5 tür avlanabiliyor.'

Bin yıllık güzellik gitti
Otoban, Karadeniz ve Türkiye'nin Kafkaslar'a açılan kapısı olan Artvin'in Hopa İlçesi'nde, sahil şeridinden geçerek Sarp Sınır Kapısı'na ulaşıyor. Hopa'nın ÖDP'li Belediye Başkanı Yılmaz Topaloğlu, yol nedeniyle 12 dönümlük bir rekreasyon alanı oluştuğunu ancak burada müteahhit firma tarafından hiçbir çalışma yapılmadığını vurgulayarak, 'İnsanlarımızın altı şeritli yolu aşarak rekreasyon alanlarına geçmesi akıl karı değil. Bu projenin bütünlüklü bir proje olduğunu düşünmüyorum. Alternatifler ve insani değerler düşünülmüyor. Tek şeritli ulaşım var şu anda. Maddi hasarlı çok kaza oluyor ve ölümlü kaza riski yüksek. Kıyı kirliliği, kıyı dolgusu, bin yılda oluşabilen güzelliği yok etti. Hapishane görüntüsü mevcut' dedi.

27 yıldır tartışılıyor
Karadeniz Sahil Yolu inşaatına 1985 yılında ANAP Hükümeti döneminde, Trabzon şehir merkezindeki 7 kilometrelik bölümle başlandı. Zaman zaman ara verilen otoyol inşaatı, 1993'te hızlandı. Otoyola bugüne kadar, bir buçuk milyar doların üzerinde para harcandı. 1997 yılında ANAP-DSP-DTP koalisyon hükümeti döneminde yapılan Doğu Karadeniz Kesimi ihalesinden sonra yolsuzluk iddiaları ortaya atıldı. Müteahhitler hakkında davalar açıldı. Dönemin Bayındırlık ve İskan Bakanı Yaşar Topçu'nun Yüce Divan'da yargılanma süreci başladı. Sahil Yolu kapsamındaki Trabzon şehir geçişi için de iki dava açıldı. 2004 yılı başında açılan davalarda, Trabzon İdare Mahkemesi, Ganita-Beşirli ve Çömlekçi-Havaalanı mevkileri için yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ancak Danıştay, İdare Mahkemesi'nin kararını iptal etti.

Yeşille mavinin arasına set çekildi
Çevreciler ve bilimadamları, Karadeniz Otobanı'ndaki yanlışları şöyle sıralıyor:

Projeleri hazırlanmadan, alternatifler düşünülmeden, hiçbir etüt ve fayda-maliyet analizleri yapılmadan, ÇED kapsamı dışında tutularak yapıldı.

Bölge gereksinimleri düşünülmedi, kıyılara yüklenildi, bina ve yaya trafiği içiçe olan koridorla sadece trafiği rahatlatma ve hızlandırma düşünüldü.

Arazisi kıt Karadeniz'de yeşille mavinin sahilde buluşması engellendi.

Yerleşim yerlerinin içinden geçmesi trafik kazaları, ölüm ve sakatlık riskini arttırdı.

Kıyı yerleşimlerini çukurda bıraktı ve sel suları altında kalma riskini yükseltti.

Rekreasyon alanlarının içinden geçen yol deniz kültürü gelişmiş insanların önüne fiziksel, sosyal ve görsel set çekti.

Milyonlarca yılda oluşan geniş kumsal hazineleri bir çırpıda kapatıldı, astronomik bedellerle kıyıya dik mahmuz-lar oluşturulup bir avuç kum elde edilmeye çalışıldı.

Zengin flora ve fauna tahrip edildi, kıyı dengesi altüst oldu, balıkçılığı besleyen balık türlerinin yumurtlama alanları yokedildi.

20 Şubat 1999 yılında yaşanan deniz fırtınası ve dev dalgalara dayanıklı olmadığı tahkimatların, mendireklerin ve barınakların yıkılmasıyla belgelendi.

20-30 yıllık getiri-götürü hesap edilmedi, keşif bedeli 2-3 milyon ABD Doları /Km. olan yol 4 katına maloldu.

Anayasa'nın 56. ve 43. maddelerine aykırı yapıldı, 3621 sayılı Kıyı Kanunu hiçe sayıldı.

6 il, 63 ilçe, 8 milyon insan
Karadeniz Otoyolu, 8 milyon insanın yaşadığı 6 il ve 63 ilçeden geçiyor. Otoyolun sahilinden geçtiği şehirler şunlar: Samsun şehir geçişi: 12, Bolaman-Perşembe: 28, Ünye-Piraziz: 83, Piraziz-Espiye: 46, Araklı-İyidere: 27 kilometrelik güzergahın yapımı 1983'te başladı. İyidere-Çayeli: 33 kilometrelik bölümü ise 11 yıl önce başlandı. Çayeli-Ardeşen-Hopa: 76 kilometrelik bölümü de 1993'te başladı. Çarşıbaşı-Trabzon-Araklı: 68 kilometre. (Yolun bu bölümü, eski Bayındırlık Bakanı Yaşar Topçu'nun Yüce Divan'a gitmesine neden oldu)

Kilometresi 11 milyon $
KTÜ İnşaat Fakültesi Ulaştırma Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fazıl Çelik, Karadeniz Sahil Otobanı için, 'Katliam yolu' tanımlaması yaptı. Yolun, 'pahalı' olacağı gerekçesiyle, projenin şehirlerin güneyi yerine kuzey yani deniz kıyısı için hazırlandığını belirten Fazıl Çelik, 541 kilometrenin yüzde 60'ının, deniz doldurularak inşa edildiğini açıkladı. Bugüne kadar yapılan harcamanın tahminen 1.5 milyar dolar olduğunu ifade eden Doç. Dr. Çelik şunları söyledi: 'İnşaat, hiçbir etüt ve proje yapılmadan başlatıldı. Yolun en zor bölümü olan Ordu Bolaman'da, kilometreye yapılan harcama 11 milyon dolar. Bu ucube yatırım, bölge insanını ezip geçti. Kıt doğal kaynaklar kamu yararı gözetilmeden hovardaca israf edildi. Eğer Karadeniz için çok uygun olan 'kuşaklama' (şehrin üst kısmından geçen yol) projesi yapılsaydı, yolun kilometre maliyeti en fazla 2.8 milyon dolar olurdu. Karadeniz Bölgesi'nin tümünde, kuşaklama projenin uygulanması mümkündür ve maliyet 1.5 milyon dolara kadar düşmektedir.

Doğal hayatı tahrip ettiyse iş işten geçti
Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkanı Erdal Eren, şu anki otoyol projesini, 'Bazen en uygun proje, en ucuz olmayabilir' sözleriyle savundu. Eren şunları söyledi: 'Karayolları Genel Müdürlüğü, Karadeniz Sahil Yolu için müşavir firmalara alternatif projeler hazırlattı. Firmaların hazırladığı projeler arasından en uygun olanı seçildi. Eğer yol sahil yerine güneyden geçirilseydi, birçok şehir, köy ve kasaba için ayrı bağlantı yolları yapılması gerekecekti. Bazen en uygun proje, en ucuz olmayabilir. Şu aşamadan sonra Karadeniz Sahil Yolu'na karşı çıkılması, bence mantıklı değil. Doğal hayatı tahrip edip etmediğini bilmiyorum ama ettiyse bile artık iş işten geçmiştir.

Yol tamamlanacak
Hukuki yollara başvurularak inşaatın durdulması, yalnızca yolun hizmete girme zamanını geciktirir. Karayolları, gerekli mercilere başvurarak durdurma işlemlerini iptal ettirecektir ve yol tamamlanacaktır.

Akşam - Erkan Şahinbaş - Turan Şentürk

Asrın Ucubesi: Karadeniz Otoyolu




Karayolları Bölge Müdürü Mahmut Çelikcan, Yusuf Turgut'la yaptığı söyleşide �Asrın projesini yapıyoruz, popülizme geçit veremem� demiş.

Müdür Beyin �Asrın projesi� dediği Karadeniz Sahil Yolu, şimdiden binlerce yılda oluşmuş kıyılarımıza karşı 1960 yılından sonra yapılan, ikinci ve en büyük �asrın intihar eylemi� olarak tarihteki yerini aldı.

Yapılan projeyle �Karadeniz Halkı� diye deniz kenarında yaşayan ve denizden nasiplenen insanların önüne, içinde ölüm tuzaklarının bulunduğu bir �Çin Seddi� dikildi ve denizle barışık halkın yerini, �seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli� şarkısını söyleyen bir insan topluluğu aldı.

Trabzon'a gelen konuklarımızı denizle buluşturmanın derin huzursuzluğunu yaşayan birisi olarak, her defasında �transit yolu� kesif egzoz kokuları ile ölümle dans ederek geçip kıyıya ulaşmanın kahramanlığını yapmaktan usandım.

Dünyayı gezmiş görmüş, aklı başında pek çok uygar insanın Trabzon'u gördüğünde �taşımacılık� adına �binlerce yıllık doğanın� ve �tarihi şehrin� katletmesine karşı duydukları öfke ve �vah vah� ünlemelerine karşı söyleyecek söz bulamıyorum.

* * *

Bu asrın tarih ve tabiat soykırımı sırasında; özellikle Trabzon şehrinin sahipsiz kalması, direnç gösteren bir avuç namuslu aydının yatırımları istemeyen � şehir hainleri� şeklinde ilan edilmeleri şimdi unutulmuş gibi görünüyor.

Ne istemişti bu aydınlar ?

Kamu yatırımlarının çok amaca hizmet etmesi ilkesini �Karadeniz Otoyolu'nun� da yerine getirmesi istendi.

Yolların ülkenin damarları sayıldığı, bu damarların aynı noktadan geçmesinin �ekonomik� olamayacağı savunuldu.

Şehirlerin sosyal ve kentsel gelişmesinde karayollarının ana roller üstlendiği, yeni yerleşim alanlarını üretmesi ve yeni yolun mevcut kente uzun bağlantı yollarıyla bağlanması gerektiği bilimsel ölçütlerle anlatıldı.

Ancak bu gerekçelerin hepsi kulak arkasına itildi.

Yolu �içerlerden� geçirerek şehirlerimizi ve kamulaştırmalar yoluyla da halkını zenginleştirmeyi reddeden hükümetler, kamulaştırmay! a para vermediler ama yolu hesapladıkları maliyetin üç katına çıkararak, yüklenici firmalara çuvallar dolusu parayı verdiler.

Mühendislik ve şehircilik disiplinlerine �takla attıran� bu ucube projenin hala daha savunulduğunu görünce; ister istemez siyasi öngörüsüzlüğün, varlığını �biatla� sürdüren bürokratik körlükle nasıl bir çarpık mantık kardeşliği içinde olduğunu anlıyorum.

Karayolu gibi önemli ve çok amaçlı kamu hizmetini, Avrupa'dan gidecek malları Asya'ya, oradan yüklenecek hammaddeleri Avrupa'ya taşıyacak tırlar için ticari bir geçiş yolu olarak planlayan �dünya efendilerine� itirazsız uyarsanız olacağı budur.

Sahillerimizi boydan boya katleden bu proje, asla �milli� bir yol ağı amacını taşımadı ve taşımayacaktır.

Bu projenin, �hızlı� ve �tek amaçlı� inşasına izin veren makamların şimdilik vicdanlarda mahkum edilen kararları, umarım ileriki yıllarda karşılaşacağımız afetlerin de etkisiyle yargının önünde son bulur.

* * *

Benim bir başka üzüntüm, bu ucube �kamyon ve tır yolunun� Trabzon'a bağlantı sağlamak amacıyla yapılan geçiş yollarıdır.

Hiçbir uygar ülkede ve şehirde bu denli gereksiz yol ağını, şehri ayrı kasabalar gibi bir birine bağlayan şehir geçişlerini bir arada göremezsiniz.

Trabzon'u bu ucube yola bağlayan geçişlerdeki hantallık ve teknik hatalar, zamanla ciddi kazaların yaşanmasına yol açacaktır.

Zaten teknik standartlarla ilgisi olmayan, �bir buçuk şeritlik� bağlantı yollarının trafikte neden olduğu ağırlığa, şimdi de yaklaşma yollarının transit yolla keskin birleşmesi sonucu ortaya çıkan �ölümcül riskler� eklendi.

Türkiye'yi lütfen gezin, şehrimize yapılan yolların projelendirmesinde hatta tabelalarında dahi hissedilen uygunsuzluğu ve kalite düşüklüğünü daha iyi anlayacaksınız.

Beşirli'de, İtfaiye yanında, Gazipaşa Caddesi birleşiminde, Değirmendere'de, havaalanı ve Pelitli yol ayrımındaki gibi benzer �buluşmalara�, sürücülerin yüreğini hoplatan �trafik karmaşasına� bizler zamanla alışacağız.

Karayolu ile Trabzon'la yeni tanışacakların vay haline !

Haydar Karsan



Kaynak: Karadeniz Sahillerini Koruma Platformu(KSKP) / 09.01.2007