12.05.2009

Ekolojik Mimarlık



Fosil kaynaklarının ve bu kaynaklardan elde edilen enerjinin sınırlı olması, onların tasarruflu kullanımını zorunlu hale getirmekte, kurumlar bu konudaki duyarlılıklarını ve programlarını iletişim ağında da paylaşmaktadır. Enerji korunumu konusunda son yıllarda yapılan araştırmaların büyük bir bölümü enerji kaynaklarının “tasarruflu tüketimi”ne yönelik önlemleri içerirken; önemli bir bölümü de “yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanma yolları ve ekolojik çevre” konusunda yoğunlaşmaktadır. Önümüzdeki bin yılın binalarının tasarımı, onarımı ve üretimi alanlarında da; [4]

  • Binalarda özellikle ısıtma, soğutma vb. donatıların çalışması için harcanan enerjinin korunumunu sağlamak,
  • Binaya enerji sağlayan kaynağın çevreye zarar vermeden kendini yenileyebilen kaynaklardan olmasını sağlamak bina tasarımcılarının sorumlulukları arasına girmiştir.
Bu bağlamda; [4]
  • Yenilenebilir enerji kaynaklarını dönüştürerek binaya enerji sağlayan 2000’li yılların olası sistemlerini araştırmak ve uygun sistemi seçmek,
  • Seçilen sistemin yapı sistemine entegrasyonunu sağlamak, seçilen sistemin sağladığı teknik, konstrüktif ve biçimsel olanaklarını değerlendirerek binanın enerji performansını artırmaya yönelik önlemleri almak,
  • Entegrasyonun başarısı için uygun konstrüksiyon çözümlerini ve detayları üretmek, bina tasarımcılarının temel uğraşısı durumuna gelmektedir.
20. yüzyılın son çeyreğinde ismini duyuran yeşiller hareketiyle gelişen çevreci/ekolojik yaklaşımlar, değişik alanlarda güçlü yansımalar yaratmakta, yeşilci söylem, doğayı sömürmeye, kirletmeye dayalım süreç ve teknolojileri reddeden, çevre ve insan dostu bir yaklaşım. Çünkü, bu teknolojiler, bizler ve gezegenimizin geleceği açısından önemli riskler oluşturmakta.Dünya kaynaklarının beşte ikisini tüketen ve atmosferik kirlenme yaratan binalar, çevre sorunları çerçevesinde öncelikli alanlardan, Mimarlık alanında, 70’li yıllardan itibaren önemi kavranan enerji korunumu ve pasif/aktif güneş teknolojilerine dayalı tasarım yaklaşımları, çevreci perspektiflerle daha etkin bir içerik kazanmakta. [5]
“Yeşil Mimarlık” ya da “Ekolojik Mimarlık”; binanın, doğuşundan ölümüne kadar tüm girdi ve çıktılarıyla biyosferin ekolojik sistemlerine entegre olabileceği, tasarrufa, dönüştürerek tekrar kullanmaya ve çevreye zararlı atık üretmemeye özen gösteren yaklaşımlar olarak tanımlanabilir. [5]

1. Yeşil Binaların Temel Hedefleri [5]
  • Binayı kullanacak olanlar için dayanıklı, emniyetli, sağlıklı, rahat ve ekonomik ortamların yaratılması.
  • Binaların ve çevrelerin tasarım, yapım, işletim, kullanım, bakım, onarım, yıkım ya da yeni işlev kazandırma aşamalarında (beşikten mezara), ekolojik sistemlerin korunmasına yönelik olarak enerji, su, malzeme, arsa, sermaye gibi tüm kaynakların etkin (verimli) kullanımı.
Bu yaklaşım çerçevesinde temel hedeflerden biri olan “kaynak kullanımında etkinliğin artırılması” açısından dört altın kural önerilmektedir:
  1. “Tasarruf et”, daha az kullanarak aynı kaliteyi ya da performansı yakalamaya çalış, israfı önle.
  2. “Tekrar kullan”, uygulanabilir, güvenli ve sağlıklı olması açısından koşullar yeterliyse atma, değerlendir.
  3. “Dönüştür”; yeniden kullanıma sokulabilme koşullarını oluştur ya da dönüştürülebilir olanı tercih et.
  4. “Yenilenebilir, çevre dostu ve sağlıklı olana öncelik tanı”, çevreyi kirleten ve tükenme riski olanları azalt.
2. Neden Önemli? [3]
“Bugün karşı karşıya olduğumuz önemli sorunlar, geçmişte onları yaratan aynı bilinç düzeyiyle çözülmez.”
Albert Einstein
Enerji tercih ve tüketim profilindeki yanlış şekillenme, üretime yöneltilebilecek potansiyelin israfı yanı sıra, enerji ithalatına dayalı ülke ekonomilerinin olumsuz yönde etkilenmesine, sınırlı kaynakların yok olmasına neden olmaktadır.
Ayrıca, fosil tabanlı petrol, kömür gibi enerji kaynaklarından, binalarda ya da saniyede yararlanılması, ya da bu kaynakların, örneğin elektrik enerjisi üretiminde kullanılması, yaşanmakta olan pek çok sorunun nedeni. Yaydıkları karbondioksit gibi sera gazları sera etkisine, atmosferin, suyun, toprağın kirlenmesine ve ekolojik dengelerin bozulmasına yol açmaktadır.
Sanayi devrimi sonrasında, konforu yapay olarak sağlayacak çeşitli mekanik sistemler geliştirilmiştir. İklimden bağımsız tasarım yapabilme rahatlığı olarak gereğinden fazla benimsenen bu ortam, mekanik olarak ısıtılan, serinletilen ve havalandırılan binaların yaygınlık kazanmasına neden olmuştur.
20. yüzyıl, tanınmış mimar Le Corbusier’in “bina, içinde yaşanan makinedir” tanımına uygun, teknoloji ve mühendislik çözümlerinin hakim olduğu bir yüzyıl. Mimarlık tarihi bu yüzyılı, makinelerin ve makineleri taklit eden binaların tarihi olarak anacak. Bunun nedeni, sanayi devrimi sonrasında makinelerin, adeta, insanoğlunun doğaya hakimiyetinin sembolü haline gelmiş olmasıdır. Böylece binalar da, tıpkı örnek aldıkları makineler gibi montaj hattına dayalı üretimin tipik özellikleriyle bezendiler. Kültür ve iklime sırtlarını dönerek her gün biraz daha birbirlerine benzer haline geldiler. İçinde bulundukları özgün koşullarla şekillenmedikleri gibi, hepsi aynı düzeyde yapay konfor sistemlerine bağımlıdır. Onlar da tıpkı makineler gibi, yeryüzünde yaşamın “sürdürülebilir”liğini tehdit edecek düzeyde enerji ve kaynak tüketip çevreyi kirletmekteler.
1990’lı yıllara kadar kaynaklardan, israf etmeden yararlanabilecek (kaynak-etkin), sağlıklı, daha az kirleten binaların gerçekleştirilmesinde en büyük engelin teknoloji olduğuna inanılıyordu. Oysa gelişmiş ülkeler ve kapitalist anlayışın şekillendirdiği, çevre dostu olmayan teknolojiler kadar ve belki daha önemlisi, çevre sorunlara önem verilmemesi idi. Ancak 90’lardan sonra, ekoloji ve enerji tabanlı duyarlılık ve bilinçlenme, hızlı bir gelişme çizgisine oturdu. Topluma, mimarlık eğitimine ve uygulamalara hakim olması gereken çevre bilincinin geliştirilmesi, yavaş işleyen bir süreç ve yoğun kamu desteği gerektiriyor.
Aslında doğru olan, hem kullandığı enerji, kaynak ve süreçlerle hem de atıklarıyla doğaya zarar vermeden iklim ve çevresiyle bütünleşecek, sağlıklı ve konforlu binalar, yani “yeşil binalar”. Artık 21. yüzyılda binaların örnek alacağı model, makineler değil çiçekler gibi canlı organizmalar. Bu yüzyıl, sanayi devrimi söylemlerinden koparak, “ekoloji ve enerji duyarlılığına sahip, bilgi toplumu olmanın gereklerini ve fırsatlarını yakalamış bir mimarlığın”, küresel anlamda kök saldığı bir yüzyıl olacak.

3. Enerji Etkin Yaklaşımı [5]
Binanın tasarımı, üretimi, kullanımı, işletimi, bakım-onarımı ve yıkımı aşamalarını da içerecek şekilde, yani doğumundan ölümüne kadar “enerji girdilerinin bireysel ve toplumsal yarara yönelik olarak miktar ve maliyetinin minimize edilmesi” olarak tanımlanmaktadır.
Bu anlayış, bina inşaatında kullanılmak üzere gereken bütün malzemenin üretimi ve taşınmasından başlayarak, bina kabuğu, yapısı, elektrikli ve mekanik sistemler gibi tüm bina sistemlerinin tasarım/işletimi, bina ömrünü tamamladığında girdilerin dönüştürülerek yeniden kullanılabilirliğinin sağlanmasına kadar uzanan geniş bir alanı içermektedir.
Binalar, değişik aşamalarda ve değişik amaçlarla enerji tüketmekte. En az 50 yıl yaşam süresine sahip bir binanın kullanım öncesi evresinde, malzemelerin üretimi, taşınması ve inşaat için kullanılan enerjinin “ en az beş katı” kadar enerji miktarı kullanım ve işletim evresinde gerekmektedir. Bu aşamada, iklime, bina türüne ve tasarıma bağlı olarak tüketilen enerji miktarının %35-60 arasındaki büyük bir bölümü ısıtma, iklimlendirme, havalandırma, yapay aydınlatma için kullanılmaktadır. Binaların çoğu zaman 50 yıldan çok daha uzun yaşadığını düşünürsek, özellikle kullanım ve işletim evresinde, enerji etkin yaklaşımların önemli enerji ekonomisi potansiyeli taşıdığını görebiliriz.

4. Enerji Açısından Şehircilik Bölge Seçimi [1]
Bu güne kadar aşırı rüzgar ve güneş daima kaçılması gereken unsurlardı. Yerleşim kararlarında negatif yönde yer aldılar. Artık hakim rüzgarların, güneşlenme olanakları nedeni ile optimum yön olan güney-doğu, güney-batı arasına yönelen yerleşmeye uygun alanların, sadece yaşam konforu açısından değil enerji gereksinimleri açısından da değerlendirilmesi gereği apaçık ortadadır. Çağdaş yaşam konforunun enerji ilişkisi göz önüne alındığında, böyle yapmakla aslında yaşam kalitesinin yükselmesine hizmet edeceğimizi anlarız.
0 ile 6 derece arasındaki araziler düz kabul edilir. 24 derece eğimden sonra inşa güçlükleri devreye girdiğinden bu bölgeler özel amaçlar için ikinci planda ele alınır. Her yamacın “en ılımlı olma niteliğine sahip parçası” “termal kuşak” olarak adlandırılır. Eğim ve yön analizi yapılan arazilerde, vadi tabanı ile en yüksek nokta arasındaki orta yamaçların “termal” kuşak özelliği taşıdığı görülmüştür. Bu kuşakta, ısıtma ekonomisi açısından cephelerin en az 4 saat güneş alması mümkün olmaktadır.

5. Enerji Etkin Yaklaşım Neler Gerektirmektedir? [5]
  • Bina kabuğunun enerji korunumunun yükseltilmesi, “iklime dayalı tasarım”la, güneşten, doğal havalandırma-aydınlatmadan, binayı gereksiz ısı kazancı ve kaybına karşı koruyacak pasif denetim olanaklarından iyi yararlanılması.
  • Isıl konfor ve elektrik gereksiniminin karşılanmasında temiz, yenilenebilir enerji kaynaklarında yararlanmaya öncelik verilmesi. Örneğin, güneş enerjisiyle binanın ve kullanılan suyun ısıtılması, güneş pillerinden elektrik elde edilmesi gibi. Mekanik ısıtma ,soğutma, havalandırma, iklimlendirme (HVAC) ve yapay aydınlatma sistemlerinden yalnızca destek sistemler olarak yararlanılması.
  • HVAC, yapay aydınlatma, elektrikli sistemler, asansör, yürüyen merdivenler, sıhhi tesisat gibi “enerji tüketen tüm bina sistemlerinde enerji etkin tasarım, işletim, denetim ve bakım” yanı sıra, düşük sarfiyatlı ürün kullanımına önem verilmesi.
  • Bina türü ve ölçeğin elverdiği koşullarda, binanın performansının ve enerji etkinliğinin yükseltilmesi için “bina otomasyon sistemleri”nden yararlanılması.
Bu tür bilinçli yaklaşımların yararıysa;
  • İçeride kullanıcısına, minimum enerji ve maliyet karşılığında maksimum üretkenlik, konfor ve sağlığı sunmak.
  • Dışarıda ekolojik sistemle dost ve doğal çevreye saygılı çözümlerle, sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunmak.
6. Yeşil Binalar Neler Gerektiriyor? [5]
  1. “Enerji etkin” yaklaşımlarla enerji tasarrufu, “kaynak etkin” yaklaşımlarla kaynak tasarrufu sağlanması.
  2. Bina ve çevresindeki doğal ekosistem ve biyolojik çeşitliliğin korunması.
  3. Zorunlu olmadıkça yeni gelişme alanları yaratılmaması, yenileme ve geliştirmeyle mevcut bina ve altyapılardan yararlanmaya öncelik verilmesi.
  4. Yerleşmelerin yaya ulaşımı ölçeğinde ve temel gereksinimlerin içerildiği komşuluk üniteleri halinde tasarlanması, toplu taşım olaylarının yaygınlaştırılıp güçlendirilmesiyle, bireysel ulaşım gereksiniminin azaltılması.
  5. Dayanıklı, uzun ömürlü, tamiratı ve yenilenmesi kolay, zaman içindeki değişimlere göre yeniden değerlendirme ya da yeni işlevler yüklenebilme, uyum yeteneği yüksek binalar tasarlanması.
  6. Tasarımda daha küçük alanda daha kullanışlı mekanlar yaratılması, yani mekan verimi artırılarak inşaat ve işletme aşamalarındaki maliyetin düşürülmesi, bina formunda daha sade geometri tercih edilerek kaynak-malzeme optimizasyonu sağlanması,
  7. 7. Çevreye ve insanlara zarar vermeyen, sınırlı kaynaklara dayanmayan malzemelerin tercih edilmesi, israfa izin verilmemesi.
  8. Uzun ömürlü, onarımı ve yenilenmesi kolay, üretim aşamasında görece daha az enerji gerektiren, yeniden kullanıma girebilen dönüşümlü malzeme, bileşen kullanılması, nakil için gereken enerjiden tasarruf amacıyla yerel olarak mevcut malzemelere öncelik verilmesi.
  9. Bina ve çevre tasarımında suyu israf etmeyecek, su tüketimini azaltacak uygulamalardan yararlanılması; örneğin, çevre düzenlemelerinde daha az bakım, daha az su gerektiren bitki dokusu tercihi, su ekonomisi yapan sıhhi tesisat malzemesi kullanılması, yağmur sularının, duş, çamaşır makinesi ve lavabolarda kullanılmış atık suların (gri su) depolanması, arıtılarak bahçe sulamasında ya da tuvalet temizliğinde kullanılması.
  10. Bina ve insanların sağlığı ön plana alınarak doğal havalandırma, doğal aydınlatmayı zenginleştiren, yoğuşma-küf oluşmasına izin vermeyen tasarım yapılması, bina iç ortamında HCFC, uçucu organik parçacıkları (VOC), radon emisyonu, böcek ilaçları gibi, çevre ve insan sağlığını tehdit eden kirletici ve toksik maddelere izin verilmemesi, denetlenmesi.
  11. Mekanik ısıtma, soğutma sistemlerinde verimi yüksek, zararlı emisyonu düşük ekipman tercihi ve havalandırma dahil, mümkün olan alanlarda ısı geri kazanımı tekniklerinden yararlanılması, yapay aydınlatmada verimi yüksek sistem ve örneğin T7 floresanlar gibi ürünler, düşük sarfiyatları buz dolabı, çamaşır makinesi, TV gibi elektrikli ev aletleri tercih edilmesi.


*****
[1] Y. Mimar Çelik Erengezgin; “Enerji Mimarlığı Bir Saptama”; Arkitekt, Nisan 2001, Sayı 485, sf.20-21, 25-27
[3] Y. Mimar Çelik Erengezgin; “Enerji Kaynakları ve Konut Ölçeği”; Arkitekt, Aralık 2000, Sayı 482, sf.10-25
[4] Doç. Dr. Gülser Çelebi, “Bina Düşey Kabuğunda Fotovoltaik Panellerin kullanım İlkeleri” Gazi Üniv. Müh. Mim. Fak. Der. Cilt 17, No 3, 2002
[5] Prof. Dr. Gönül Utkutuğ – Ayşe Çeviker; “Yeşil Mimarlık”; Bilim ve Teknik Dergisi Mimarlık Eki, Kasım 2002, sf. 6-7.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder