31.05.2009

Ekoloji ve İnşaat Sektörü

Son dönemde popüler toplu konut projelerinde sıklıkla dile getirilen kavramlar olarak karşımıza sürekli "ekoloji" ve "sürdürülebilirlik" çıkıyor. Büyük inşaat şirketleri her ne hikmetse bunları ve benzer ifadeleri kendi projelerinin reklamlarında çok kullanmaya başladılar. Ancak bu kavramları ne kadar anladıkları ya da kendi aralarındaki tartışmalarda nasıl yorumladıkları konusunda derin şüpheler içindeyim.

Geçmişe baktığımızda çevresel endişelerin bir grup uçuk! bilimadamının ortaya attığı kıyamet senaryolarıyla ortaya çıktığını görüyoruz. Buna göre dünya halkının bir kısmı yaşadığı ortamı ve kaynakları kullanırken kalıcı çevresel zararlara yolaçmaktadır. Bu aktivite sürekli hale gelirse susuzluktan ölebilir ya da sular altında kalabilir, açlıktan midemiz sırtımıza yapışabilir ya da büyük bir hortumun girdabında kaybolabiliriz. Tüm bu karamsar ve akıldışı kehanetlerin ortak noktası dünyanın doğal dengesini bozuyor olduğumuz gibi saçmasapan, ipe sapa gelmez bir anafikir etrafında buluşmaktadır. İnsanoğlu nasıl olur da iklimsel felaketlere yol açabilir ya da kendi kaynaklarını har vurup harman savurabilir ? Bunu kendimize nasıl yapabiliriz ? Bu bir intihar değil midir ?

Aslında tarih bize bir takım enteresan örnekler vermiyor değil. Teknolojik gelişmenin ve bu sayede insanların hayatını kolaylaştıracak aletleri tasarlamanın peşinde olması gereken "bilim adamı" çok değil 50 sene kadar önce, başarısı öldürdüğü insan sayısına göre hesaplanan nükleer başlıklı füzeleri icat etti. Bunun öncesinde birbirimizi daha iyi öldürmemiz için kuzeylinin biri dinamiti bulmuştu. Sanırım 20 sene öncede güneşin zararlı ışınlarını bizim için engelleyen ve kar amacı gütmeden çalışan bir tabakanın ortasında elbirliğiyle koca bir delik açtık. Daha geçen sene gözümüzün önünde ülkemizin gelmiş geçmiş en büyük inşaat projesinin gerçekleşmesi adına doğal sahilleri yokettiler ve deniz yaşamına zarar verdiler. Günümüzde de "Küresel Isınma" denilen bir sürecin içinde olduğumuzu farkettik. Bütün dünya ülkeleri ortak bir protokolle buna karşı önlem almaya karar verirken, insanlarının sualtında nefes alabileceğini zanneden birkaç devlet bu önlemleri almaya pek yanaşmadı. Bunlar sadece aklıma gelen ilk örnekler... Bunlar bize gösteriyor ki aslında insan çevresine ne yaptığının henüz çok farkında değil ya da gündelik hırsları yüzünden çok fazla önemsemiyor.

Başta bahsettiğimiz konuya dönecek olursak bir metropolün ortasında ya da kıyısında yükselecek hiçbir toplu konut inşaatının "ekolojik" olması mümkün değildir. Zaten şehir denilen yaşam ünitesi başlı başına yapay bir organizasyondur. İnsan denilen canlının ormandan çıktıktan sonra yaptığı çoğu aktivite doğal dengeyi bozduğu gibi konforumuz adına yarattığımız yeni ortamlar da doğa ile mücadele sonucunda ortaya çıkardığımız ürünlerdir. İnsan olarak, bu ekolojik problemlerin varlığından haberdar olmak ve kaynakların verimli kullanımı konusunda bilgi edinmek belki iyi bir başlangıç olabilir. Ancak bugün binlerce metreküp toprağın yerini değiştirerek ve özellikle büyük şehirlerin nefes aldığı doğal alanları tahrip ederek gerçekleştirilen alt-kentleşme projelerinin ekolojik kaygılar taşıdığını söylemek abesle iştigaldir. Bu projeler en iyi ihtimalle ekolojiye duyarlı bir sistemi binalarına monte edebilirler ama bu eylem bahsettiğimiz konularda ahkam kesmeleri için yeterli değildir. Çünkü çoğumuz biliyoruz ki inşaat sektörü bu kavramları zaten bir reklam aracı olarak kullanmaktadır. Daha önce karşımıza çıkan trajikomik proje tanıtımlarını herkes gördü ama az kişi bunlarının içinin boş olduğunu farketti. "Yeni bir yaşam doğuyor." "Merkeze 15 dakika." "İstanbul'un incisi" "Modern hayata merhaba!" ve şimdi "X Yapıdan Ekolojik Proje". Merkeze özel otomobilinizle 15 dakikada ulaşabilrisiniz. Böylece insanlar daha çok araba alabilir, egzost gazı yoğunluğu artabilir ve daha çok çevre tahribatı ile yeni yollar açılabilir. Binanın cephesine ahşap yapıştırınca hayatımızın modernleştiğini bir mimar olarak şaşkınlıkla izliyorum. Şehrin ücra bir köşesinde yaptığınız 1+1'lerle hangi makus talihli insan evladına yeni bir yaşam önerebiliyorsunuz? Donatı alanı olmayan yüksek yoğunluk vaadeden, salt rant amaçlı inşa edilen, birbirinin tekrarı olan projelerinize nasıl bu kavramsal arkaplanları monte edebiliyorsunuz? O ekolojik! binada oturacak olan Ayşe Teyze kağıt,plastik ve organik atıklarını ayırmadığı sürece isterseniz rüzgar santrali kurun toplu konutunuzun bir köşesine farketmez.

Ne uygulamacı, ne bina, ne kullanıcısı şehrin, modernliğin, sürdürülebilirliğin ve hatta yaşamanın ne olduğunu bilmiyor. Ama bu kavramlar artık inşaat şirketlerinin rantolojik satış politiklarının arasına çoktan girdi.En kötüsü de tüm bu kavramların müteahhitler tarafından reklam aracı olarak kullanılarak birer birer içinin boşaltılıyor olmasıdır. Şimdi sıra ekolojide...

Alper Çakıroğlu 31.05.2009

1 yorum: